Son günlerde, Elazığ’da görülen ve cinsel istismar iddialarını içeren bir dava üzerinden, yargı kurumumuzun ve değerli meslektaşlarımızın hedef gösterildiği, eksik ve yanıltıcı bilgilerle bir karalama kampanyası yürütüldüğünü teessürle izlemekteyiz. Toplumun hassas olduğu bu tür davalarda gösterilen duyarlılığı anlamakla birlikte, adaletin tecellisinin ancak hukukun evrensel ilkeleri ve somut delillerle mümkün olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve yargı bağımsızlığına yönelik saldırılara karşı durmak adına bu açıklamanın yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Tartışmalara konu olan dava, kamuoyuna yansıtıldığı gibi basit bir “beraat” kararı ile örtbas edilmiş bir olay değildir. Aksine, yargı sistemimizin kendi içindeki denetim mekanizmalarının ne kadar sağlıklı işlediğinin bir göstergesidir. İlk derece mahkemesi tarafından verilen bir mahkumiyet kararı, hukuki denetim mercii olan İstinaf Mahkemesi tarafından titizlikle incelenmiştir. Yapılan bu inceleme neticesinde, dosyada mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı tespit edilmiş ve karar bu hukuki zorunluluk gereği bozulmuştur. Yerel mahkeme de üst mahkemenin bu bağlayıcı kararına uyarak usul ve yasaya uygun şekilde nihai kararını vermiştir.
Unutulmamalıdır ki, ceza hukukunun en temel prensibi “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bir kişinin masumiyetini ispatlama yükümlülüğü yoktur; iddia makamının, suçun işlendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlama yükümlülüğü vardır. Bir davada, suçlamaların arka planında yatan farklı anlaşmazlıklar ve olayın sunuluş biçimiyle çelişen durumlar mevcutsa, yargı mensuplarının görevi, popüler beklentilere göre değil, dosyada mevcut olan somut delillere ve vicdani kanaatlerine göre karar vermektir. İstinaf Mahkemesi, tam olarak bu görevi yerine getirmiş ve delil standardının karşılanmadığı bir dosyada hakkaniyete uygun olan kararı tesis etmiştir.
Yargı mensupları, kimsenin kişisel beklentilerine veya sosyal medya baskılarına göre hareket edemez. Bizler, yalnızca anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatimizle karar veririz. Bir yargı kararını, olayın tüm arka planını, dosyadaki lehe ve aleyhe olan tüm delilleri bilmeden, sadece tek taraflı ve duygusal anlatımlarla eleştirmek ve bu eleştiriyi yargı kurumuna topyekûn bir saldırıya dönüştürmek, en başta adalete olan güveni zedelemektedir.
Bu vesileyle, tüm kamuoyunu ve basın mensuplarını, yargı kararlarını değerlendirirken sağduyulu olmaya, yargısız infazdan kaçınmaya ve meslektaşlarımızı hedef gösteren yanıltıcı kampanyalara itibar etmemeye davet ediyoruz. Türk yargısı, adaletin tecellisi için her türlü baskıdan uzak bir şekilde görevini yapmaya devam edecektir.
Saygılarımızla,
Hâkimler ve Savcılar Derneği – HAKSAV